Kategoriler
Sözlük

Tasavvuf Nedir? Tasavvuf Ne Demektir?

Özet: “Tasavvuf Nedir? Tasavvuf Ne Demektir?” başlıklı yazımızda Tasavvuf nedir, Tasavvuf ne demektir, Tasavvuf kelimesinin tanımı, Tasavvuf kelimesinin eş anlamlısı, Tasavvuf kelimesinin ingilizce karşılıkları, Tasavvuf ile ilgili atasözleri ve deyimler ve Tasavvuf hakkında detaylı bilgileri bulacaksınız.

Sponsorlu Bağlantılar

Tasavvuf Tanımı

Tasavvuf kelimesinin anlamı Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde aşağıdaki şekildedir;

1. isim, felsefe Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akım
Bu dil derindir ve birçok tasavvuf deyimleri ile zengindir de!” – F. R. Atay

2. din b. (***) Kur’an’da önerilen ve peygamberin hayatında uygulamaları görülen hayat tarzını yaşama gayreti, İslam gizemciliği

tasavvuf

Tasavvuf Eş Anlamlısı ve Zıt Anlamlısı

Tasavvuf kelimesini eş anlamlı karşılığı aşağıdaki gibidir;

  • Tasavvuf – İslam gizemciliği, mutasavvıf, şathiye, varlık birliği

Tasavvuf kelimesini zıt anlamlı karşılığı aşağıdaki gibidir;

  • Tasavvuf kelimesinin zıt anlamlı karşılığı bulunmamaktadır.

Tasavvuf İngilizcesi

Tasavvuf kelimesinin İngilizce karşılıkları ise aşağıdaki gibidir

  •  Tasavvuf – Islamic mysticism, Sufism

Tasavvuf İle İlgili Atasözleri ve Deyimler

Tasavvuf kelimesi ile ilgili atasözü ve deyimler aşağıdaki gibidir;

  •  Tasavvuf kelimesinin geçtiği herhangi bir atasözü veya deyim bulunamamıştır.

Tasavvuf Hakkında Detaylı Bilgi

Tasavvuf (Arapça: taṣawwuf, Farsça:‎ tasavvof) ya da Sûfizm veya Sûfîlik (Arapça: ṣūfīya, Farsça: sūfīgarī), İslam inancında insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatlere ve Gayb âlemine ait hakikatlere sezgiyle ulaşma yoludur.

Kelimenin kökeni

Arapça tasavvuf kelimesinin hangi kökten geldiği tam olarak bilinmemektedir. En çok kabul gören görüşlere göre:

Sponsorlu Bağlantılar
  1. Saflaşma anlamında safa kökünden,
  2. Yün elbise giyinme anlamında suf kökünden,

Yün giyme anlamı için kullanılan peygamber sözlerinden bir kısmı:

  1. Enes bin Malik demiştir ki: “Rasulullah bir kölenin bile davetine gider, merkebe biner ve yün elbise giyerdi.” 
  2. Abdullah bin Mesud’un rivayetine göre Peygamber şöyle söylemiştir: “Allah Teâlâ, Musa ile konuştuğu gün üzerinde yün bir cübbe, yünden yapılmış bir şalvar ve kolları yün bir elbise vardı. Ayakkabıları da merkeb derisinden idi.”
  3. Peygamberin evinin yanında suffe denilen odalarda ikamet eden, fakirler olan Ashab-ı Suffe gibi yaşama anlamında suffe kökünden türemiş olabilir.

“Suffe ehli; Medine’de duracak yerleri, sığınacak kimseleri olmayan sayıları zaman içinde değişen erkeklerden oluşuyordu. Mescid-i Nebevinin etrafındaki hücrelerde bir arada yaşıyorlardı. Ziraat yapmaya, süt hayvanları ile uğraşmaya veya ticarete imkânları yoktu. Gündüzleri odun taşıyarak ve hurma çekirdeklerini kırıp öğüterek karınlarını doyurmaya çalışıyor; geceleri ise ibadetle ve Kur’an okumakla meşgul oluyorlardı. Şu ayetlerin onlar hakkında olduğu düşünülür:” “Rablerinin rızasını dileyerek sabah ve akşam O’na dua eden fakirleri yanından kovma. “Sabah akşam rablerinin rızasını dileyerek O’na dua ve ibadet eden kimselerle beraber sabret, gözünü onlardan ayırma!” 

Mutasavvıfların tasavvuf tanımları

Sufizm’in tanımı çeşitli mutasavvıflarca farklı şekillerde yapılmıştır. Bu tanımlardan birine göre, Sufizm, insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatleri ve gayb âlemine ait hakikatleri sezgiyle arama yoludur. Hedef, insan-ı kâmil olmaktır. Bir başka deyişle, Sufizm, İslam inanışına göre, kişiliği kötü huylardan temizleyip, ruhu pak edip, olgunluk ve kemale erme yoludur. Tasavvuf, silsile yolu ile Muhammed Peygamber’e dayandırılan, Allah’ı anlamaya vesile olarak, Peygamber vârisi olduğuna inanılan Evliya ve Mutasavvıflar tarafından, “Hakk’tan aldığını halka sunuş” yolu olarak takdim edilen, dinin fıkıh, kelam, Ahlak ve tasavvuf olmak üzere dört ana temelden oluştuğu inancını savunan Mutasavvıfların yolu olarak ortaya çıkmıştır.

  • Tasavvuf, Allah’ın, seni sende öldürüp, Kendinde ebediyen diri kılmasıdır. (Cüneyd Bağdadî)
  • Tasavvuf ehlinin üç vasfı vardır. Toprak gibidir, iyiye de, kötü kimseye de verir. Bulut gibidir, her şeyi gölgeler. Yağmur gibidir, sevilen kimseyi de, sevilmeyen kimseyi de sular. (Harkûşî Abdülmelîk bin Muhammed)
  • Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez. (Abdülkadir Geylani)
  • Tasavvuf, Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir. (Alâüddevle Semnânî Ala’ Ad-Dawla As-Simnani
  • Tasavvuf, insanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerin hepsini terketmektir. (Ali ibn Sahl Rabban al-Tabari)
  • İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra şeriata uymak, daha sonra tasavvuf yolunda yükselmektir. (Muhammed Bâkî-billâh)
  • Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye harcamaktır. (Ebû Saîd Ebü’l-Hayr)
  • Tasavvuf ahlâktan ibarettir. Bu bakımdan ahlâkı senden yüksek olan, senden daha fazla arınmış demektir. (Ebû Bekr el-Kettânî)
  • Tasavvuf: Kâinatı eksik görmek, daha da ötesi bütün eksikliklerden münezzeh olanı müşâhede ederek bu eksik varlıkları hiç görmemektir. (Ebû Amr ed-Dımeşkî)
  • Tasavvuf; kulun her zaman, o an için kendisine en uygun olan şeyle meşgul olmasıdır. (Amr bin Osman el-Mekkî[kaynak belirtilmeli])
  • Sufizm Peygamberlerin öğretisinin özüdür. Kaynağı ilk insana kadar gider, çünkü tohumu her insanın kalbinde mevcuttur. (Salahattin Ali Nader Angha) Ruhu kötü huylardan temizleyip (safa)marifete ulaşma yoludur. Hakiki bilgi ise Allah’ı bilmektir.

Mistisizm, sufizm ve tarikatler

Tasavvufun Mistisizm’in İslam özelindeki hali olduğunu iddia edenler olduğu gibi, mistisizmin Çin-Hindu dinlerinden gelmesi nedeni ile İslam ile tamamen farklı olduğunu iddia edenler de olmuştur.

  • Kimilerine göre, sufizm mutasavvıflıktan daha yüksek bir aşamayı ifade eder. Mutasavvıflar Sufi olmaya çalışmışlar, tekkeler, ekoller kurmuşlardır. Oysa sufizm’de ekol yoktur. Sufizm Batı Türkistan’da doğmuştur. İlk 350 yıldaki sufiler ilhamlı insanlardı, mala mülke değer vermezler, bazen çıkınları bile olmadan gezer ve gittikleri yerlerde insanları dini yönden aydınlatırlardı. Batı Türkistan’daki bu ilk sufiler, tarikatçılık gütmedikleri için, tarikat şeyhleri gibi isim yapmamış, tarihe isimsiz nefer olarak geçmişlerdir.
  • Sufizm insanın kendisini keşfetme yoludur. Dini kurallara bağlı, dogmaları esas alan bir olgu değildir. Sufizm “Ben kimim? Nerden geliyorum? Ve nereye gideceğim?” sorularını soran kişilerin, sorularına sufizm yoluyla cevap bulabileceklerine inandıkları yoldur.

Sufizmin çok önemli iki boyutu vardır:

  1. Dikey boyut: İç yasamı keşfetme, insanın aslını, özünü bulması,

Yatay boyut: insanlara hizmet etmek ve dünyevi ilişkileri uyum, güzellik ve sevgi boyutunda ayarlamak.

  • Kimilerine göre, Sufizm 13. yüzyıla dek sürmüş, 14. yüzyıldan itibaren, yerini tasavvufa bırakmıştır.
  • Kimilerine göre de, mutasavvıf, hedefine ulaştığı zaman sûfî olur.
  • Sufizm ile tarikatlar arasındaki ayrım; Sufizm bir yaşam tarzıdır, hayata farklı bir bakıştır. Tarikatlar ise Sufizmden kaynaklanan, kurumlaşmış olgulardır. Buz ile su ilişkisi gibidir. Buz sudan oluşmuştur, ama suyun katılaşmış, donmuş halidir. Okyanusla bir testi su benzetmesi de sufizmle tarikatlar arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır: Okyanusdan su alıp testiye doldursanız testideki su ne kadar okyanus özelliğini korur ki? (İnayat Han, Mevlana)

Kaynağı ve tarihi

Tasavvuf kelimesinin hangi kökten geldiği konusu tartışmalıdır. Arınma anlamındaki safa, yün giyinen anlamındaki sûfî kökleri en çok itibar edilenlerdir. Zira tasavvuf arınmadır ve tasavvufçular bir fakirlik simgesi olarak yün elbise giyinirler. Tasavvuf af tasası anlamına da gelmektedir. Tasavvufun kaynağı olarak İslam peygamberinin Hira mağarasında inzivaya çekilmesi gösterilir. Tasavvufta Peygamberin orada halktan uzak kalarak nefsini terbiye ile uğraştığına, Sahabe den bazı kimselerin tasavvufi gerçekleri Peygamber’den aldığına ve nesilden nesile aktardığına inanılır. Tarikat liderlerinin veya velilerin de peygamberin vârisleri olarak bu yolu takip ettikleri kabul edilir.

Sponsorlu Bağlantılar

9. yüzyıldan itibaren Türkistan, İran ve Kuzey Afrika bölgesinde sûfî görüşler müsait ortam bularak yaygınlaşmıştır. Bunda Moğol İstilası sonrası ortaya çıkan çöküntü ve sosyoekonomik durumun toplumu ruhani bir arayışa sevketmiş olması büyük bir etkendir. Buhara, Semerkant ve Taşkent gibi şehirleri içeren Fergana Vadisi pek çok mutasavvuf yetiştirmiştir. Ahmed Yesevi, Abdulkadir Geylani gibi tasavvuf büyükleri bu bölgede tasavvuf ve tarikat yapısını olgunlaştırmışlardır. Bu bağlamda, özellikle 10. yydan sonra tasavvufa en büyük katkıyı Fars ve Türkmen müslümanların yaptığını belirtmek gerekir[kaynak belirtilmeli]. Hatta Hallac-ı Mansur gibi kimi Arap kökenli sûfî bu nedenle Türkistan’da ve İran’da uzun süreler bulunmuşlardır. Bu noktada Türkler’in ve İranlılar’ın İslam öncesi şaman inançlarının tasavvufa etkisi açıktır. Kültürel etkileşim İslam’ın Hindistan’a yayılması ile Budizm, Hinduizm ve İslam arasında da gerçekleşmiştir.

Abdal Musa, Beyazid Bistâmî, Bişri Hafî, Celâleddîn Rûmî, Cüneyd-i Bağdadî, Fudayl bin İyâz, Hacı Bektaş, Hâris el-Muhasibî, İbrahim Edhem, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddîn İbn Arabî, Şâh-ı Nakşibendî, Yunus Emre, diğer büyük sufiler arasında sayılabilir.

Tasavvufta bilgi kuramı

Tasavvufa göre, bilginin kaynağı üçtür:

  1. Akıl
  2. Nakil
  3. Vahiy

Tasavvuf, her üçünü de kabul etmekle beraber vahyin özel bir şekli olan ilhama dayanır. İlhamın ancak arınmış, temiz bir kalbe gelebileceğine inanılır. Vahyin çeşitleri vardır. En üstte peygambere yapılan vahiy, en altta ise arı gibi hayvanlara yapılan vahiy vardır. İlham ise peygamber olmayan insanlara Allah’ın bildirmesidir. Buna göre, şeriat ve Kur’an yargıları da dâhil olmak üzere, söze dayanan teorik bilgilerin tümü sözel bilgidir. Bu bilgiler dıştan okunarak elde edilebilir. Oysa iç bilgi, dıştan okunarak elde edilemez, bu bilgi insanın içinden doğarak gelir ve gerçek bilgi budur. Tasavvufa göre, asıl bilginin, tasavvuf bilgisi denilen bu bilgi olduğu; kardeşlik duygusunu geliştirdiği, toplu olarak bir arada yaşama duygusunu güçlendirdiği, insanları iyilik ve olgunluğa götürdüğü kabul edilir. Dış bilgi elde eden kişinin kendisi için iyilik istediği, tasavvuf bilgisi olan kişinin ise tüm insanlığı düşündüğüne inanılır.

Tasavvuf ve felsefe

Tasavvuf konu olarak felsefenin alanına girmektedir. Ancak tasavvuf bir felsefi ekol değildir. Tasavvuf, felsefeden farklı olarak aklı yalnızca maddi dünyada delil olarak kullanır. Ancak metafizik âlemin anlaşılması için aklın yetersiz olduğunu iddia eder.

Tasavvufta akıl dışında bir diğer bilgi kaynağı da ‘nakil’dir. İman, vahye dayanan nakle teslim olmak demektir. Bu görüşe göre, iman ispat gerektirmez. Tasavvuf bu iki görüş arasında bilginin başka bir kaynağı olduğu iddiasındadır. Nefsini temizleyip Allah’tan gelen ilhamlara hazır hale getiren bir veliye Allah’ın izni ile bilinmeyenlerin kapısının teker teker açıldığına inanılır. Bu yola girenlerin her ilerleyişinde yeni bir makama varılır; Her makamın kendine özgü pratiği vardır. Örneğin bazı makamlarda sürekli zikir yapılırken, bazı makamlarda kişi Kur’an okumayı bırakır ve yalnızca tefekkür eder.

Sponsorlu Bağlantılar

Tasavvufta saf bilgiyle, uygulama (pratik) olmadan ilerleme sağlanamayacağına inanılır. Bu nedenle, tasavvufi gerçeğe kavuşmak için bu yola girmek ve nefsi arındırmak gerekir. Tasavvufi bilgi tefekkür (meditasyon ve Mürşid-i Kâmil vasıtasıyla elde edilir. Tasavvuf ile elde edilen bilgi şüphe içermez. Ancak tasavvufun önde gelen temsilcileri Hâris el-Muhasibî ve Gazâlî’ye göre insanları tasavvufa yönlendiren şey şüphedir. Diğer tassavvuf âlimlerine göre ise insanları tassavvufa yönlendiren güdü içsel arayıştır (Mevlana Rumi). Tasavvuf ilerleyen safhalarında şüphe barındırmamasına rağmen, tasavvufun başlangıcında şüphe ve insanın içine düştüğü kalbi zihni boşluktan kaynaklanan arayış vardır.

Tasavvuf ve mistisizm

Mistisizm inançların ve dinlerin manevi (aşkın) yönlerini ifade eden kavramın adıdır. Mistikler, yaşadıkları din, kültür ve medeniyet ortamında şekillenirler. Bu nedenle kavram olarak bu şemsiyenin altında incelenseler de birbirinden farkları vardır. Tasavvuf ve sufizmin İslam mistisizmi olduğu söylenebilir. Tasavvuf ve sufizm İslam dinine özel bir terim olup diğer dinlerin mistiklerinden bazı yönleri ile ayrılmaktadır. Sufizm ve tasavvufun mistisizm’den başlıca farkları şunlardır:

  1. Mistisizm’de ıstırap önem taşıdığı hâlde tasavvufta ıstırabın özel bir yeri yoktur.
  2. Tasavvufta terbiye metotları fertlerin karakter yapılarına göre farklılık arz ettiği hâlde, mistisizmde bu farklılık ve zenginlik yoktur.
  3. Tasavvufta mânevî yükseliş için ferdî gayret esas olduğu hâlde, mistisizmde değildir.
  4. Mistik sadece vecd ehli olduğu hâlde, sûfî hem vecd ehli, hem de ilim talibidir.
  5. Tasavvufta zikir ve şeyh ile birlikte bulunmak (sohbet) esastır. Mistisizmde böyle bir esas yoktur.
  6. Mistisizm, rûhun cesede hakîmiyetini sağlama ameliyesidir. Tasavvuf ise rûhun arıtılıp Hakk’a vuslata erdirilmesidir.
  7. Tasavvufta peygamber yoluyla Allah’a ulaşmak vardır. Mistisizm’de peygamber veya bir mürşid-i kâmil yoktur.
  8. Tasavvuf şeriat kurallarının üzerine bina edilmiş olup İslam dininin bir yüzüdür. Tasavvuf İslam’dan bağımsız düşünülemez.
  9. Tasavvufun ahlak kuralları tamamen İslam peygamberinin sünnet denen sözlü ve fiili hareketlerine dayanır. Tasavvuf özel anlamıyla sünneti harfiyyen yerine getirmektir.

Doğal olarak bu tanımlamalar sünni tarikat ekollerini tarif etmekte, ancak tarihte görülen ve dışsal olarak Ortodoks İslam inancına aykırı görülen Bektâşîlik, Kalenderîlik gibi tarikatleri kapsamamaktadır.

Bâtınîlik ve tasavvuf

Tasavvuf’un Şiîlik ile alâkalı olduğu ve bazı mutasavvıfların müteşeyyî’ oldukları bilinmekle beraber, bu olguyu bütüne yayarak tasavvuf Şiîlikten doğmuştur ve her ikisinin kökeni de İran’dadır demek mümkün değildir. Tasavvufun kökeni epey eski zamanlara dayanmaktadır. Yeni Eflâtunculuk, Yunan felsefesi, Kabalizm ve İran etkilerinin henüz oluşmamış olduğu eski devirlerde de tasavvuf hareketlerine rastlamaktayız. Bu ilk mistiklere ait eserlerden günümüze kadar elimizde kalanları bulunmamakla beraber, sadece rivayet ve menkıbeleri hayâtta kalmıştır.

Tasavvufa Helenistik etkiler Hâkim Tirmizî’den sonra Fârâbî’nin getirdiği yenilikler sayesinde girmeye başlamıştır. Şiî/Müteşeyyî’ Sûfîlerle Sünnî mutasavvıfları birbirleriyle karıştırmamağa özen göstermek gerekir. Bu nedenledir ki, İslâm ortadoksluğundan farklılık gösteren her fikir hareketinin Şiî veyahutta Şiîlik ve Bâtınîlik ile ilgili olduğunu ileri sürmek hatalı olur. İslâmî felsefe akımlarından bazılarının hiç te Bâtınî olmamalarına rağmen kendilerini dışarıya karşı böyle göstermektedirler.

Sponsorlu Bağlantılar

Tasavvufun temel kavramları

Ana maddeler: Şeriat, Tarikât, Hakikat, Marifetullah, ve Gnostisizm

Şeriat

Dinin esas ve görünen şekli ve insanlara emredilen kısmı şeriattır. Tasavvuf ise dinin iç yüzüdür. Ancak tasavvuf insanlara emredilmemiştir. Yani kişi tasavvufla ilgilenmediğinden dolayı dini açıdan Allah katında sorumlu değildir.

Şeriat seviyesindeki ana fikir “Seninki senin, benimki benim” dir.

Tarikat

Tasavvuf ile Tarikat aynı anlama gelmez. Tarikatlar zaman içinde Tasavvuf yani Sufizmden kaynaklanmışlardır. Tasavvufun somut organize olmuş halidir. Bir insanın tasavvufu yaşaması için bir tarikata mensub olması gerekir. Bir Mürşid ve bir mürid ile tarikat oluşturmadan tasavvuf yaşanamaz. Şeriat dinin dışı, tarikat ise içidir denilir. Ancak tarikat, şeriate aykırı olamaz. Çünkü tarikatın temeli şeriattır. Sufiye göre tarikat öz, şeriat kabuktur. Amaç öze inmektir. Şeriat bu yolda sadece gerekli bir vasıtadır. Tarikat seviyesindeki ana fikir “Seninki senin, benimki de senin”dir.

Marifet

Marifet Allah’ı tanımaktır. Marifet Hakk’ın kula bahşettiği bir sofradır. Fakra ulaşan kişilerin gönülleri marifetle dolar. Marifet erenler sofrasında (sohbetinde) elde edilir. Arif, Hakk’ı bilen Hak’tan haber alan kişidir. Marifet, batın hazinesidir. Bu hazine aşk ile ele geçer. Marifet seviyesindeki ana fikir “Ne benimki var ne seninki” dir.

Hakikat

Kişi tasavvuf yolunu izleyerek nihayet bilginin vasıtasız elde edildiği hakikate varır. Bu safhada insanların tıpkı kafa gözüyle görüp çevreden bilgi alması gibi kalp gözüyle bilgi aldığı kabul edilir. Kişi zaman ve mekândan bağımsız bilgi kaynaklarına ulaşmaya çalışır. Zaten tasavvufun bilgi kuramı da akıl ve nakil ötesinde bir yol olan bu bilgi kaynağını hedeflemektedir. Hakikat seviyesindeki ana fikir “Ne sen varsın, ne ben” dir.

Şeyh (Mürşid-i Kâmil) ve Pir

Ana maddeler: Şeyh ve Pir

Mürşid-i Kâmil (olgun rehber) Mürşid-i kâmil olarak kabul edilen şeyh, daha önce aynı yoldan geçmiş, Allah’tan gelen ilhamlara açık kimsedir. Şeyh, müridin (murad eden, isteyen) düşünce hayatını kontrol altında tutar. Onun zayıf noktalarını bilir ve ona göre bir eğitim tertip eder. Şeyhin kalp gözü açık olduğundan müridin kalp hayatını kendisinden daha iyi bildiğine inanılır.

Sponsorlu Bağlantılar

Fahruddîn-i Râzî şeyhte şu şartların aranmasını şart koşar:

  1. İhlâs
  2. Sadık olmak
  3. Doğru yoldan hiç ayrılmamak
  4. Tasavvuf alanında merhale merhale ilerlemiş olmak.

Şeyh, Dünya’yı ve masivayı kalbinden çıkarmış, yalnız Allah’a dayanan kimsedir.

Ayrıca bakınız: Bekâ, Fena, Fenafillah, Keşf ile Keramet

Eleştiriler

Tasavvufçular şeriat kalıplarının dışına taşan dini tutumları ve anlatımlarındaki hayal, sembolizm, gerçeklik karışımı ifadelerle değişik eleştirilerin hedefi olmuşlardır. Eleştirilerin bir kısmı ahlaki yozlaşma, müslüman din anlayışının bozulması, İslamın insana bakış açısının tasavvuf eliyle bozulması, vahdet-i vücud ve tefani gibi hint kökenli tasavvufi inanışların tevhide aykırılığı, eserlerinin ilahi ilham, vahiy veya fütühatlarla yazdırılmaları, herkesin bu sözleri ya da hakikatları anlayamayacağı iddiaları, Kur’anda geçen veli, zikir gibi bazı kavramların tasavvufçular tarafından gerçek kullanım amaçlarından farklı kullanılması gibi konularla ilgilidir. Tasavvufçuların kaydedilen bazı sözlerinin ise “bereket kültü” ile bağlantılı sözler olduğu da düşünülebilir.( Bereket tapınmaları ing.)

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ne Nedir Vikipedi